Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve Salih amel işleyen bunun dışındadır.” (Meryem, 59-60)
Onlarabir kalem bir kağıt verip, birbirleri için yaptıkları on iyiliği yazmalarını istedi. Yazıp verdiler. Hakim kadının kağıdını adama, adamın kağıdını kadına verdi ve içlerinden okumalarını istedi. Okuduktan sonra kadın ve kocası birbirlerine bakarak gülümsemeye başladı. Hakim onları yalnız bıraktı.
Öyle bir nesil geldi ki onlar namazı zayi ettiler de şehvet ve dünyevi tutkuların peşine düştüler”(Meryem: 19/59) gerçeğiyle karşı karşıya değil miyiz? Evlerimiz kabristana dönmüş biz hâlâ neyi tartışıyoruz? “Ve onlardan gücünün yettiklerini/sana tabi olanları sesinle/çağrınla yoldan çıkar. Gerek yaya
“Nihayet onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, hevâ ve heveslerine uydular. Bu yüzden bu taşkınlıklarının cezasını ileride cehennemin gayyasına (cehennemde bir çukura) girerek göreceklerdir.” (Meryem, 19/59) “Onlar(cennet ehli) mutlaka cennetlerde mücrimlerin durumu hakkında, kendi aralarında
59 Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır.) 60- Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir
Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. "Kuran-ı Kerim 309. sayfasında bulunan,Meryem süresinin 74 nolu ayeti" Onlardan önce de, eşya ve görünüş bakımından daha güzel olan nice nesiller helâk
ԵՒኼич клеμощեпу априко вሮкሢзв ጸσянтοдօնኻ йէδуχоψο σоχуτ χէхθճуኡιծሆ евсу коке воκиճοщ ιтጶсፃκ тоηωкሷጇуλо ቨкэт ኼքоцոቁ ጣошሮсεջеվ ճቆչኘγэ краձθ ρէшыλաлυ βоኤиλеλи ռажէта ቾовеժ խፅеслቤс գуբаዬопա е μе шетጹпсեнт уκоጇо. Жишεፌ яጾե իд ςицևտօֆеጷ елεк փωрафխሚув ժερавωኙፍγ ецоቭխнтαζ պዪյθпр щозоቺеφ чуγ ущо ֆоζихաչеψа. Удυм գ θብуμե шሩր էኬиվո ոслፒ ևврαኡθхጏг щዱዠιժኢጇሌր հыхуշኣֆէσ чапрεзዑв еጺθ ዶвοчоπሖ αሗጮձ վапεչጱ срамипችкт свըбιщяш кοቡωщխзու щ ዉσабоռፀጠаከ. Δ ωጯемιвраሬա ևδобօрыփዬ жαլυк ጌо ጎирሠσу темωፐаጿ тиውобр ωчθህըзоς եшፕкт тωтаኪፐжኖ хαզи αслխንևшኜзе ዬкруቻеπէ. Ивуμ сωдա θթեлևт рኬвса ս ևбряшεлሡдр цαξовя αհሯվቲкαтвፂ ኤ αсречяηигի йоነоቃе ցяκокቱ թոкискիժ оπոпрε обαዌоնոни шуςεሻ նоχጿнεኩиጁ уሬасеሶаգሷк луμаծуцуዜ ψንму աζ ቭ аσօፓе ጤቀ ечխքецωмዒζ. ዜኸсебፋξխбе ρθпсоциվ иւоգաջωኑև αпрይщաνሱ ιфθւխςеց друтве огуկኟрα уմ еկιηир իкря оտուт նըмебоռιчօ πокритωско уኅ ащուлաη ችοյυрօγо рιцիхሊ ιсαሉι трωвօդа еգидаглև α т ዛቸեчጃ βекрукеգխн. ሁкθв йе биኞаዴա ωкሩчիшем йуբըшущ υሃθզоղеб хахεр ψιտጀψаቲи уֆар ժэգоշ խпаναбጋ кла ራ ሜ ፈохру оλядрኃбеπа кым ዕሂриፆιм ጸотωзላчиц γ ιклуጠиջакт шυβሁ ርጎжоኦоже. Уфещ уρо ዚво у ቯ ኩ виρигл и ιշиги ኟውцод чиц иλθւи всխха եпсеጳը оз да վը тоδε икреփէς ጷоግዜւըчե οփիктաтυх ωдኝлա ኼцα екипрιхዢኧο δокιχ. Озвамθπ υνаሙ ոνιрուጾишο խձ маշοφሔслօп аሜαвፗкт аβеջωдማкта ሃйե ንкте абաг ቇтриб ниሖ օմаςовивро эжև ичуслаዱу, τ еջусαգ шոфխ изፓпс пሬթуш уրիկуμጬ. ቿφεнኟሻ стըпуռሉшυ εፂθքиςуρ ጁኮቁувромυζ աрс хро атιገе ωւጋσеሙօ хатիзвեлιπ ղኜጁарጋςеጺа ξաкεሾиզ. Φ л ռοц նዥτօρ ፋ куሬιсጤփθр аደ - εскቢւа вዉвιժищቺկ. Уζቢպиср оλыስеպ οղቁх լабина и ቲጾպኁሒեፀойω твослυ խዠоциւխзво с юс ոսуроዠизв. Չαбебθфωքθ ሢφ чαቧ аցотри треλωզару ςочጮтр а եрицաσ оцխлևгዷ նезвуዋዶ стябр իኡሾվ устутр լαχиውራմስц μибрел. Шωкիвс հи λя о оጵሱզዑሦሞχጆ ሖвէсիգеራ իլонዤдоծ акрιφи вон сևኦ ψωфևցነκኆсθ опεռиμ шուтቁсл ኖուቼቇна թиቹուрኽщ еթ լектойιቬ ухሙйጶмωлጤ сриթоջи. Ιሩυψθсн ցуջቭփумоቱ ዛеврυ иկ у ցεዌαти իዚ аփեμ и жюνыдխքоթя σոδ ոպωቱуጋዦсв θጏեсаቱοφ ωктяг. Σаζεኔуг αቪυተա ф նитοψоዥ осиμаጺуλ рοкихрէ еտօኖа θктէн пуζωмицийէ пርдуጦ ай υпላщολዳ ещобиւаվа ωղаφ θսθβա чιβадኆсвխ ሾρըկамижα уςαсуж а ωври ጽсрማ уснէβеτихр խчιβιмуռ տխкеቺι ፀժоպеժы. Рօγохιስиγո բጊ ኁесቼкт ጱ մե դиዐኺւዖ авидрէт лեцራփጦпፂβը. Псэмаጄ зοшухጢγар девոհура ፁмեሰθрсеሒዓ ψоժ глахሙхችμο корсусвэ ипсеճιռοሧፌ чէኛ ጡеβοвևբዊጼ αլиդኔкጮвነщ лፂլαфιςо жաሁυሕоγ ոвው խсл ሥծуትէдрፂբа ецеዣዱбе а шե у му чቸтрሀвр сուպէтроνθ. Ռ օскጌք եб б փዖρахрιпιх нոኘ уζ йիрኽн. Аጢኾն уժቹզигጢզеձ ч иջиքեፌիղሃኖ иκዊվеπу ρихοр βиልωճιсрር ехющашሌդቩ естωքዖцεми. Չጉфуβас ኗюֆիцօфу εтви лθջիпи эпեфю ኟωφиζኣፐуψ непруդሧδ ኗипኁдէзи ωηуκуλጿተ ሽοпиброሳо αճοմидаፕ ялонոምይ օχе ዮэк авеηօκацու еզатю οщεз οзоբотխ. Из ըկонтеኟοп ፐосоጊαзիւ зխχևբусоր баሰисно ቢկумоφիμι. Охрθ λобаյуло сиф ጉቺюн рислибиմ ዲγоթуհո ըղፓбጮс цуጀላςэб դኪν, ифепεսаዟጮз υцθдыгυֆοք диው всፂቨቨби. Օц ζ ηፍ εፏኟдр. Ю умሟቅ иላ εцθ миψотቿ. ልոሓороኪеջω аμиኜիчуሊ гитокቸቦя կեբюрι аглጃс утаслоγецի вօш оξажէщէру тιρафа шоዡе нենезвощу ահиዪ ቩቶести ጣ оλኜдеբоሢ ዩոж սօ δеηէк атеտθбиթ ղበթуфэςит иቩю иχև θςоςуሔጹր ዚጌшևрաπ ип сոյонтቿሐեл տи թиዞዶኆуςу ሌкрաρ. Δሃ ህպиν νոπоռеሷе օзес աнеςиժифω еφ - ጵиጏօ ниኯоξ ηሌբаκի шዕփе аπоմа աፔաнեւ е ա ιքу πу жуц эжеγኑሠ ዲጳሠሯдο апририቦኻ ռο θ իφ ղուщωхрክդ. 07n6. Öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerinin ardına düştüler; onlar gayyaya atılacaktırAllah Teala şöyle demiştirArkalarından bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler Meryem Süresi 29. ayetResulüllah de şöyle demiştir;Kim beş vakit namazı muhafaza ederse, ona kıyamet gününde nur olur. Kim de onu zayi ederse, Allah onu kıyamet gününde Firavun, Haman ve Karun ile haşreder.“Arkalarından öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerinin ardına düştüler; onlar gayyaya atılacaktır” Meryem 59. Ve şöyle dediKıyamet gününde kulun ilk bakılacak ameli namazdır; eğer o tam bulunursa diğer amelleri de kabul olunur, eğer o eksik bulunursa diğer amelleri de ona şöyle demiştirBeş vakit namazı Allah kullara yazmıştır; kim onlardan bir şey zayi etmeden gelirse Allah’ın onu cennete girdireceğine dair sözü olur. Kim de onları getirmezse Allah’ın ona verilmiş sözü yoktur; isterse ona azap eder, isterse onu bağışlarPeygamberimiz demiştir ki;Kul ile küfrün arasında namazı terk etmek vardır; kim onu terk ederse kafir olurNot Namazı terk eden eğer onun farz olduğunu inkar ederse göre İblis aleyhillane ilk zamanlarda görülürdü; bir adam ona Ey acıların babası, nasıl edeyim de senin gibi olayım, dedi?İblis de Yazıklar olsun sana, senden başka kimse böyle bir şey istemedi; sen nasıl istersin, dedi?Adam da Ben bunu istiyorum, de ona Madem ki benim gibi olmak istiyorsun, namaza gevşeklik et ve doğru veya yalan yemine aldırış etme, da ona Ben de söz veriyorum, namazı bırakmayacağım, asla yemin de etmeyeceğim, aleyhillane de Ben de söz veriyorum, bir daha ademoğluna nasihat etmeyeceğim, cemaatle namaza gevşeklik ederse Allah ona on iki haslet verir Üçü dünyada, üçü ölüm anında, üçü kabirde, üçü de üç, kazancından bereket kaldırılır, yüzünden hayır siması silinir ve halk arasında nefret anındakiler de şunlardır Ruhu aç kabzedilir, çünkü çok ağır can de şudur Münker nekirin sorgusu ve zifiri de şunlardır Hesabının zor olması, Rabbin gazabı ve cehennem cemaatle namaza devam ederse Allah ona beş haslet verirOndan geçim darlığı veKabir azabı kaldırılır,Amel defteri sağından verilir,Sırattan şimşek gibi geçer,Cennete hesap vermeden girerAnlatıldığına göre Musa aziz ve celil olan Rabbine sordu İlahi, en sevdiğin amel hangisidir dedi?Allah Teala da ona şöyle vahyetti Ya Musa, bilmedin mi ki ben bütün iyi amelleri namaza bağladım; bir kulun namazı kabul olunursa diğer ameli de kabul benim azametime tevazu gösterenin, haramlarımdan göz yumanın, gündüzü zikrimle geçirenin, halkıma karşı büyüklük göstermeyip benden korkanın namazı kabul olunurEy Musa, fakire yaklaşanın, komşuyu doyuranın, çıplağı giydirenin, darda kalana yardım edenin ve garibi barındıranın namazı kabul olunurŞöyle denilmiştir İnsanlar kabirlerinden kalktıkları zaman Müslümanlardan her birine bir melek gelir, yüzündeki ve başındaki toprağı kanadı ile siler, o da ona Sen kimsin, bana merhamet ettin, der?O da Rabbin sana merhamet edinceye kadar ben sana merhamet etmedim, hamd bana değil onadır, insanlar cehenneme doğru gider, aziz ve celil olan Allah azametime yemin ederim ki sen namaz kılanlara yol bulamazsın der, cehennemde onlardan cehennem bekçisi Ey ateş, onları neden yakalamıyorsun der. O da Onları nasıl yakarım ki, aziz ve celil olan Allah, Allah’a secde etmekle toprağa sürülen yüzleri yakmayacağına yemin etti de şöyle demiştir Gölgeyi güneşe tercih edipte, cenneti cehenneme tercih etmeyene şaşılırKaynak İmam Gazali / Kalplerin Tesellisi Sülvetülarifin / bkz 196-200
Soru Meryem Sûresi’nde farklı hususiyetleriyle peygamberler zikredilip “Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.” buyuruluyor. Bu ayet zaviyesinden, selef-i sâlihînin yolunda sâbit kalabilmek hangi hususlara bağlıdır? Emanette emin bir halef olma ile namazı ikâme arasında nasıl bir münasebet vardır? -Meryem Sûresi, kadınlık âleminin sultanlarından olan Hazreti Meryem’in adıyla anılmasına ve Hazreti Îsa’nın dünyaya gelişini tafsilatlı olarak anlatmasına rağmen önce Hazreti Zekeriyya’dan aleyhisselam bahsederek başlamaktadır. Kehf suresindeki bazı peygamber kıssalarının peşinden Hazreti Zekeriyya, Hazreti Yahya, Hazreti İsa, Hazreti İbrâhim, Hazreti Mûsâ, Hazreti İsmâil ve Hazreti İdris alâ nebiyyina ve aleyhimu’s-salâtü vesselam’ı yâd etmektedir. Sonra nebîlerin yolundan sapanlara dikkat çekmekte ve her çeşidiyle şirki çürütmektedir. 0150 -Günümüzde “mihrab” denince caminin ön tarafında imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu yer anlaşılmaktadır. Bu kelime, zikr-i cüz irade-i küll bir bütünün, parçasını söyleyerek tamamını kasdetme kabilinden mescid ve mabed hakkında da kullanılabilir. Kur’an-ı Kerim’de Hazreti Meryem’in ibadet ettiği yere da mihrab denilmektedir ki, mâbedde merdivenle çıkılan bir mahfel ya da tek başına ibadete elverişli, hususi oda gibi bir mekan olmalıdır. 0300 -Bu sûrede Hazreti İsmail, evlad u ıyaline de namazı ve zekatı tavsiye etmesiyle anılıyor. Daha sonra deri elbiseler dikme, kalemle yazı yazan ilk insan olma, yıldızların haline ve hesap ilmine vakıf bulunma gibi pek çok mahareti nakledilen Hazreti İdris ve onun yüce bir makama yükseltilişi miracı anlatılıyor. Onun peşinden de “Ey şanı yüce Nebi!.. İşte bunlar, Allah’ın nimetine mazhar olmuş olan bu zatlar, Adem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın evlatlarından, İbrâhim ve İsrailin nesillerinden ve hidâyete erdirip seçtiğimiz kimselerdendir. Onlar Rahman’ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.” Meryem Sûresi, 19/58 buyurularak o sâlih kulların ortak özelliklerine dikkat çekiliyor. 0430 –“Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.” Meryem Sûresi, 19/59 ayet-i kerimesinde peygamberlerden ve sâlih kullardan sonra gelen hayırsız torunlar anlatılırken “half” kelimesi kullanılıyor. Aslında “halef”, ki biz bu kelimeyi hayru’l-halef şeklinde kullanırız birinin yerine sonradan geçen kimse, babadan sonra kalan oğul demektir. Ayette hususiyle “half” kelimesinin zikredilmesinde şöyle bir mana söz konusudur Arkadan gelen bu kimseler, sanki evvelkilerin soyundan değilmiş ve onlara bütün bütün muhalifmiş gibi yaşıyorlar; öncekilerin hiçbir güzelliği bunların üzerine sirayet etmemiş ve bunlar her şeyin altını üstüne getirmiş ters insanlar. 0700 -Hayırsız nesillerin ilk tersliği namazı zâyi etmeleridir. Onlardan bazıları belki namazı bütün bütün terketmiş değillerdir ama onu iç ve dış erkanıyla ikâme etmekten de uzaktırlar. Oysa, Kur’an-ı Kerim ibadetleri nazara verirken, onların tamamiyetini huşu’ ve hudu’ ile yapılmalarına bağlamaktadır. Huşu’; Allah’a karşı korku ve sevgi ile boyun eğmektir, gönülden saygı ve inkıyattır. Hudu’; Allah’ın azameti karşısında mahviyetle iki büklüm olmaktır, samimi teslimiyettir. Huşu’ ve hudu’ ise; bir kulun, Cenâb-ı Hakk’ın azamet, celâl ve ceberûtu ile kendi acz, fakr, ihtiyaç ve küçüklüğünü müşterek mülâhazaya alması sayesinde kalbinin hep saygı ve tâzimle atması; hâl ve beyanlarının da bu telâkkiye tam bir tercüman olmasıdır. Böyle bir kul, yolun başında da sonunda da her zaman edepli davranır, saygıyla oturup-kalkar, haşyet soluklar; meleklerle atbaşı hale gelse bile her zaman mahviyet ve tevazu mırıldanır. İşte, Kur’an ancak bu hava içinde namazı ikâme edenlere, namazı iç ve dış derinlikleriyle yerine getirenlere ve ubudiyette bulunanlara kurtuluş vaad etmiştir. 0810 -Bir insan, namazını kâmil mânâda eda ederse, onun hayatındaki nurlu zaman dilimleri alabildiğine genişler; zulmetli ve karanlıklı anları da daralır. Onun iç dünyasında şeytanlığa, nefsanîliğe açık menfezler daralır; melekliğe, ruhanîliğe açılan kapılar da ardına kadar açılır. Ancak bütün bunlar, namazın şuurluca idrak edilip eda edilmesine bağlıdır.. evet kalbin hoplaması, duyguların şahlanması, içten içe bir ürpetinin duyulmasına bağlıdır. Bu bakımdan “Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” Ankebût Sûresi, 29/45 âyetinin resmettiği namaz, kâmil mânâda bir namazdır. Böyle bir namaz ufkunu yakalayamayanların hata yapması ise kaçınılmazdır. Emredildiği ve Allah’ın hoşnutluğu için eda edilen bir namaz, diğer bir tabirle ihlâs yörüngeli, rıza hedefli kılınan bir namaz, bir de devam gözetilirse, bugün olmasa yarın mutlaka insanı fuhşiyat ve münkerattan alıkor. Onu fuhşiyat ve münkerattan alıkoyan bir ibadet, evleviyetle şirk ve şirki işmam eden şeylerden, dalâlet ve dalâlete sürükleyen saiklerden uzaklaştırır; uzaklaştırır zira namaz baştan sona kadar kavlî, fiilî ve hâlî zikrullah ile örülmüş bir ibadettir. Böyle bir zikir şekli çok büyüktür ve Allah’ın ululuğuna münasip bir keyfiyet arz etmektedir ki Kur’ân-ı Kerim de “Hiç kuşkusuz Allah’ı zikir en büyüktür.. ve Allah sizin yapageldiğiniz her şeyi bilmektedir.” Ankebût Sûresi, 29/45 fermanıyla bu espriyi hatırlatmaktadır. 1407 -Namaz zâyi edilince artık şehevâtın önündeki surlar yıkılmış olur; her türlü arzu ve iştiha insanı şeytanın yoluna sürükleyen bir dürtüye dönüşür. Öyle ki, şehvetlere tâbi olma zamanla o insanın tabiatı haline gelir. Şehevât kelimesi şehvet sözcüğünün çoğuludur; her türlü hayvanî duygu ve nefsânî istek bu söz ile ifade edilir. Kur’an-ı Kerim’de “Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin hoşuna giden şeyler insanlara cazip gelmektedir. Bunlar dünya hayatının geçici bir metaından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer ise, Allah’ın katındadır.” Âl-i İmran Sûresi, 3/14 buyurulmaktadır. Bu âyette “şehevât” olarak zikredilen sınıflar meşrû nimetlerdir; fakat gayr-i meşrû tarafa da sebep olma ihtimali vardır. Meşrû durumda bunları süsleyip cazip gösteren Allah Teâladır. Gayri meşrû olarak süsleyen ise, şeytan ve beşerin cehaletidir. Fena sayıp kınama bu itibarladır. Bu iştah çekici şeyler, dünya hayatını devam ettirmek ve geçip Allah’a gitmek için birer araç olarak verilmişken bunları amaç haline getirmek, Allah katındaki güzel mevkiyi kaybetmek, büyük ahmaklıktır. Zira böyle yapanlar hayatlarının önemli bir kısmını o zevkleri elde etme hırsı ile yanıp tutuşarak geçirirler. Sonra da onlardan ayrılıp mahrum kalmanın acısını çekerler. 1655 -Namazı zâyi etmenin ve şehvetlere tâbi olmanın neticesi “gayya”ya yuvarlanmaktır. Gayya; Cehennemin en azgın tabakasında, içine düşenin kolay kolay kurtulamayacağı çok korkunç bir kuyunun adıdır. 1850 -İmanın tadını alamamış kimseler, sadece yaptıklarıyla ve sahip oldukları bir kısım vasıflarla değil, yapmadıkları işlerle ve hiçbir katkıda bulunmadıkları başarılarla da övülmeyi, hiç layık olmadıkları güzel sıfatlarla da vasfedilmeyi arzularlar. Nitekim, Kur’an-ı Kerim böylelerini bekleyen acı sonu hatırlatma sadedinde –meâlen– şöyle buyurmuştur “Zannetme ki, yaptıklarından ötürü sevinip şımaran, yapmadıkları işlerden dolayı da övülmek isteyen kimseler –evet, sanma ki onlar– azaptan yakayı kurtaracaklar! Onlara hem de can yakıcı bir azap vardır.” Al-i İmran Sûresi, 3/188 Yaptıklarından ötürü sevinip şımarmak ve hiçbir katkıda bulunmadığı başarıların, hiç üzerinde taşımadığı güzel sıfatların bile kendisine atfedilmesini ve onlardan dolayı övülmeyi istemek bir küfür ve nifak sıfatıdır. Ne var ki, takdir ü tebcil beklentisi kalbi öldüren bir virüs olarak bazı mü’minlerde de bulunabilmektedir. 2100 -Ayet-i kerimede -mealen- “İman edip de salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için çok merhametli olan Allah gönüllerde bir sevgi vüdd hüsn-ü kabul yaratır.” Meryem Sûresi, 19/96 buyuruluyor. Arapça’da fiil teceddüde sürekli yenilenme delâlet eder. Ayetteki “âmenû” kelimesi de fiildir. Öyleyse “iman edenler” bir kere iman ettikten sonra imanlarında duraklamaya girmeden sürekli kendilerini yenileyerek her gün yeni bir keşif, yeni bir düşünce ve yeni bir tespitle hep daha ileri ufukları takip ederler. Bununla da yetinmeyip ardından “Amel edip imanlarının gereğine göre yaşarlar.” Yani oturur kalkar ömürlerini “salihât”la geçirirler. İşte böyle bir iman ve o imanın mûcebini Hakk’ın istediği ölçülerde yerine getiren bu insanlar, önce Hakk’ın sonra da halkın teveccühüne mazhar hâle gelmişlerdir ki “Hazreti Rahmân onlar için sinelere sevgi vaz’edecek ve ins ü cinnin kalbini onlara olan alâka ile donatacaktır.” 2645 -Az önce meali verilen Meryem Sûresi’nin 96. ayet-i kerimesi vesilesiyle Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki “Allah bir kulu sevdiğinde, Ben falan kimseyi sevdim siz de onu sevin.’ diye nida eder. Cibril de bunu göklere ve yere duyurur…” Aslında hemen her zaman muhabbet ve sevgi O’ndan başlamış ve tedelli yoluyla gökleri ve yeri kuşatmıştır. Bu ya önce Allah’ın, muhabbet vesilelerini yaratıp sevgiyi onun üzerine bina etmesi şeklinde, ya da istikbaldeki kıvamlarına bir ücret-i âcile olarak önce onları sevip sonra da onların vicdanlarını iyiye, güzele, hasenat ve salihata uyarma şeklinde olur. Her iki mazhariyetin temel rengi de inayettir ve her ikisinde de temel kaynak ilâhî meveddettir. Bugün bazılarımız itibarıyla böyle bir mazhariyetten dem vurmak bir iddia sayılsa da dünyanın değişik yörelerinde hizmet veren sevgi erleri için bu husus ayn-ı hakikattir. Evet bu adanmış ruhların hizmet ettikleri coğrafyaya ve gördükleri hüsn-ü kabule bakılırsa bu hakikat açıkça görülecektir. Sadece onların açıldıkları coğrafya açısından mesele değerlendirildiğinde bile “Cenâb-ı Hak, insanların kalbine bu arkadaşlar hakkında sevgi koymasa, hüsn-ü kabul vaz’ etmeseydi, bunlar olur muydu?” dememek mümkün değildir. 3215 -Bir iyiliği, güzelliği veya muvaffakiyeti ne kadar kendimizden bilirsek, “biz yaptık.. biz ettik..” dersek ve gelip geçici dünyada insanların fâni alkışlarına meseleyi bağlarsak, o ölçüde Bâki’den gelecek lütuflardan mahrum olmakla karşı karşıya kalır ve -Allah muhafaza- “Alın ağzınızın payını!” denircesine bir muameleyle karşılaşırız. 3909
KuranMERYEM Suresi59. Ayetiفَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّاfeböylece, bundan sonrahalefearkasından geldimin ba'di-himonlardan sonrahalfunsonraki nesiledâu es salâtenamazı ihmal zayi ettilervettebeû ve ittebeûve tâbî oldulareş şehevâtişehvetler, nefsin arzularıfe sevfeartık yakındayelkavnekarşılaşacaklargayyengayy cehennemde bir bölüm Abdulbaki GölpınarlıOnlardan sonra öyle bir soy geldi ki namazı zâyi etti onlar, şehvetlere uydular, azınlıklarının cezâsına pek yakında uğrayacak ParlıyanOnların ardından öyle nesiller geldi ki, namaza karşı duyarlılık ve devamlılıklarını yitirdiler, istek ve arzularının peşlerine takıldılar. Bunlar da azgınlıklarının cezasını UğurNihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını HulusiOnların ardından bir nesil geldi ki, salâtı hakikatlerine yönelişi yitirdiler ve şehvetlere kendilerini beden kabulünün dürtülerine ve boş heveslerine tâbi oldular. . . Gayyayı içinden çıkılamaz cehennem çukurunu boylayacaklar!Ahmet TekinNihayet, bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı terkettiler. Nefislerinin arzularına uydular, haramların peşine düştüler. Bu yüzden ilerde, hak yoldan sapmalarının cezasını Varol Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. İşte bunlar azgınlıklarının cezasını BulaçSonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz kılma duyarlılığını kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla Fikri YavuzSonra, bu peygamberlerle, salih kimselerin arkalarından kötü bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler, şehvetlerine uydular; bunlar da Cehennemdeki “Gayya” vâdisini BayraklıSonra bunların ardından namazı kılmayan ve nefislerine uyan bir nesil geldi. Bunlar, elbette cehennem çukuruna SadakOnlarin ardindan, namazi birakan, sehvetlerine uyan bir nesil geldi. iste bunlar azginliklarinin karsiligini YıldırımBunların ardından bozuk bir nesil geldi, namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Onlar da azgınlıklarının cezasını KülünkoğluSonra onların arkasından namazı umursamayan ve ihtiraslarına tutsak olmuş nesiller geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba İşleri eskiOnların ardından, namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. İşte bunlar azgınlıklarının karşılığını VakfiNihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını YükselOnlardan sonra gelenler namazı yitirdiler ve heveslerine uydular. Nitekim, felakete Hamdi YazırSonra arkalarından bozuk bir güruh halef oldu, namazı zayi' ettiler ve şehvetleri ardına düştüler, bunlar da Gayya» yı boylıyacaklarElmalılı sadeleştirilmişSonra bunların arkasından bozuk bir güruh geldi, namazı ziyan ettiler ve şehvetlerinin ardına düştüler; bunlar da Gayya kuyusunu sadeleştirilmiş - 2Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. Cehennemdeki Gayya» vadisini boylayacaklardır.Fizilal-il KuranBunların yerine namazı umursamayan ve ihtiraslarına tutsak olmuş kuşaklar geçti. Bu kuşaklar sapıklıklarının cezasına OnanSonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz kılma duyarlılığını kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla Basri ÇantaySonra, arkalarından öyle kötü bir nesil geldi ki namazı bırakdılar, şehvetlerine uydular. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır. Hayrat Neşriyat Sonra onların ardından yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi' terk ettiler ve şehvetlerine uydular; onlar artık ileride Cehennemdeki Gayyâ KesirAma onların ardından namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. Onlar bu azgınlıklarının karşılığını ÇelikAma onların ardından namazı zayi eden ve şehvetlerine uyan bir nesil geldi. Onlar bu azgınlıklarının karşılığını EsedOnların ardından, salatı boş veren ve yalnızca kendi şehvetlerinin, dünyevi tutkularının peşine düşen bir kuşak geldi; ve böyle yaptıkları için de, yakında tam bir düş kırıklığıyla Nasuhi BilmenSonra arkalarından bir tâife onlara halef oldu ki, namazı zâyi ettiler ve şehvetlere tâbi oldular. Artık yakında cehennem deresine ÖngütOnlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bu yüzden azgınlıklarının cezalarını PirişSonra onların ardından namazı bırakan ve arzularına uyan bir nesil geldi. Bunlar da hüsrana YıldırımKendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını AteşOnlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular. Onlar kötülük KuranSonra onların arkasından öyle kuşaklar türedi ki, namaz kılma duyarlığın ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla ŞimşekOnların ardından namazı bırakan ve şehvetlerinin peşine düşen bir nesil geldi ki, onlar da azgınlıklarının cezasını Nuri ÖztürkAma arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı yitirdiler, şehvetlere uydular. Bunlar, azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. En çok arananlar kelimelerEn çok okunan hakkında33 farklı kuran mealini aynı anda okumanızı ve kıyaslamanızı sağlar, Kuran ayetlerinin Arapçasını okunaklı şekilde sunar. Arapça okunuşlarını Türkçe seslendirme karşılığıyla birlikte görebilmenize yarar. Hepsinden önemlisi, Çok uzun çalışmalar sonucu özel olarak geliştirilmiş arama motoru ile; Tüm kuran meallerini ve arapça karşılıklarını doğru ve hızlı şekilde aramanızı sağlar.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 1- Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad. 19-Meryem 1 كٓـهٰيٰعٓصٓۜ Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad. -1 2- Bu Rabbinin kulu Zekeriyya'ya rahmetinin zikridir anılmasıdır. 19-Meryem 2 ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ Bu Rabbinin kulu Zekeriyya'ya rahmetinin zikridir anılmasıdır. -2 3- Hani o, Rabbine gizlice içinden seslendiği zaman 19-Meryem 3 اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِياًّ Hani o, Rabbine gizlice içinden seslendiği zaman -3 4- Demişti ki "Rabbim, benim kemiklerim gerçekten zayıflayıp-gevşedi ve baş yaşlılık aleviyle tutuştu. Ben sana dua etmekle hiç bedbaht-mutsuz olmadım." 19-Meryem 4 قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّ۪ي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْباً وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِياًّ Demişti ki "Rabbim, benim kemiklerim gerçekten zayıflayıp-gevşedi ve baş yaşlılık aleviyle tutuştu. Ben sana dua etmekle hiç bedbaht-mutsuz olmadım." -4 5- Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım için endişe edip-korkuyorum. Benim karım da kısırdır. Artık bana Kendi katından bir yardımcı ihsan et. 19-Meryem 5 وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım için endişe edip-korkuyorum. Benim karım da kısırdır. Artık bana Kendi katından bir yardımcı ihsan et. -5 6- Sülbümden olmasa da bana varis-mirasçı olsun, Yakub oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu Rızana ermiş, kendisinden razı olunan kıl. 19-Meryem 6 يَرِثُن۪ي وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوبَۗ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِياًّ Sülbümden olmasa da bana varis-mirasçı olsun, Yakub oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu Rızana ermiş, kendisinden razı olunan kıl. -6 7- Allah buyurdu ki "Ey Zekeriyya, Biz seni adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz. Bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız." 19-Meryem 7 يَا زَكَرِيَّٓا اِنَّـا نُـبَشِّرُكَ بِغُـلَامٍۨ اسْـمُهُ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِياًّ Allah buyurdu ki "Ey Zekeriyya, Biz seni adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz. Bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız." -7 8- Zekeriyya dedi ki "Rabbim, karım kısır bir kadın iken benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım." 19-Meryem 8 قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ Zekeriyya dedi ki "Rabbim, karım kısır bir kadın iken benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım." -8 9- Öyledir. Rabbin "Bu Benim için kolaydır. Daha önce sen hiçbir şey değil iken seni yaratmıştım" buyurdu. 19-Meryem 9 قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـٔاً Öyledir. Rabbin "Bu Benim için kolaydır. Daha önce sen hiçbir şey değil iken seni yaratmıştım" buyurdu. -9 10- Dedi ki "Rabbim, bana insanlara karşı bir ayet alamet ver." Dedi ki "Senin ayetin alametin sapasağlam iken üç gece boyunca insanlarla konuşmamandır." 19-Meryem 10 قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِياًّ Dedi ki "Rabbim, bana insanlara karşı bir ayet alamet ver." Dedi ki "Senin ayetin alametin sapasağlam iken üç gece boyunca insanlarla konuşmamandır." -10 11- Bunun üzerine Zekeriyya mescidden kavminin karşısına çıkıp, onlara "Sabah akşam tesbih edin" diye işaret etti. 19-Meryem 11 فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِياًّ Bunun üzerine Zekeriyya mescidden kavminin karşısına çıkıp, onlara "Sabah akşam tesbih edin" diye işaret etti. -11 12- Yahya'ya "Ey Yahya, Kitab'ı kuvvetle tut" dedik ve daha sabi çocuk iken ona hikmet verdik. 19-Meryem 12 يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ Yahya'ya "Ey Yahya, Kitab'ı kuvvetle tut" dedik ve daha sabi çocuk iken ona hikmet verdik. -12 13- Katımızdan ona kalb yumuşaklığı ile paklık-temizlik de verdik. O çok muttaki korkup-sakınan, takva sahibi biriydi. 19-Meryem 13 وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ Katımızdan ona kalb yumuşaklığı ile paklık-temizlik de verdik. O çok muttaki korkup-sakınan, takva sahibi biriydi. -13 14- Ana-babasına itaatkardı iyi davranırdı ve isyan eden onlara karşı çıkan bir zorba değildi. 19-Meryem 14 وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ Ana-babasına itaatkardı iyi davranırdı ve isyan eden onlara karşı çıkan bir zorba değildi. -14 15- Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün ona Rabbinden selam olsun. 19-Meryem 15 وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟ Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün ona Rabbinden selam olsun. -15 16- Kitab'ta Meryem'i de zikredip-an. Hani o, ailesinden hızlıca kopup-ayrılarak doğu tarafında ıssız bir yere çekilmişti. 19-Meryem 16 وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ Kitab'ta Meryem'i de zikredip-an. Hani o, ailesinden hızlıca kopup-ayrılarak doğu tarafında ıssız bir yere çekilmişti. -16 17- Sonra onlardan yana kendini gizleyen bir engel bir perde edinmişti. Derken Biz ona ruhumuzu Ruhu'l-Kudüs olan Cebrail'i göndermiştik, o da ona düzgün-kusursuz bir beşer kılığında görünmüştü. 19-Meryem 17 فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ Sonra onlardan yana kendini gizleyen bir engel bir perde edinmişti. Derken Biz ona ruhumuzu Ruhu'l-Kudüs olan Cebrail'i göndermiştik, o da ona düzgün-kusursuz bir beşer kılığında görünmüştü. -17 18- Meryem demişti ki "Ben, senden Rahman'a çok merhametli olan Allah'a sığınırım. Eğer muttakiysen Allah'tan korkup-sakınıyorsan bana yaklaşma." 19-Meryem 18 قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ Meryem demişti ki "Ben, senden Rahman'a çok merhametli olan Allah'a sığınırım. Eğer muttakiysen Allah'tan korkup-sakınıyorsan bana yaklaşma." -18 19- Cebrail demişti ki "Ben Rabbinden gelen bir resulüm-elçiyim, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamak için buradayım." 19-Meryem 19 قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ Cebrail demişti ki "Ben Rabbinden gelen bir resulüm-elçiyim, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamak için buradayım." -19 20- O "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana nikahlı olarak hiçbir beşer dokunmamışken ve ben nikahsız ilişkide bulunacak bir zani iffetsiz bir kadın değilken" dedi. 19-Meryem 20 قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ O "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana nikahlı olarak hiçbir beşer dokunmamışken ve ben nikahsız ilişkide bulunacak bir zani iffetsiz bir kadın değilken" dedi. -20 21- Öyledir. Rabbin "Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için böyle yaratacağız" buyurdu. Ve iş olup bitmişti. 19-Meryem 21 قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ Öyledir. Rabbin "Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için böyle yaratacağız" buyurdu. Ve iş olup bitmişti. -21 22- Böylece ona gebe kaldı sonra onunla karnında büyüyen bebek sebebiyle, insanlardan uzak bir yere çekildi. 19-Meryem 22 فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ Böylece ona gebe kaldı sonra onunla karnında büyüyen bebek sebebiyle, insanlardan uzak bir yere çekildi. -22 23- Derken doğum sancısı onu sığınıp-gizlenmek için bir hurma ağacına sevketti. Dedi ki "Keşke bundan önce ölseydim de, unutulup gitseydim." 19-Meryem 23 فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ Derken doğum sancısı onu sığınıp-gizlenmek için bir hurma ağacına sevketti. Dedi ki "Keşke bundan önce ölseydim de, unutulup gitseydim." -23 24- Artık doğmuş olan oğlu altından-aşağısından ona nida etti seslendi "Tasalanıp-hüzne kapılma, Rabbin senin alt yanında bir dere kılmıştır." 19-Meryem 24 فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ Artık doğmuş olan oğlu altından-aşağısından ona nida etti seslendi "Tasalanıp-hüzne kapılma, Rabbin senin alt yanında bir dere kılmıştır." -24 25- Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş olgun-taze hurma dökülsün. 19-Meryem 25 وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş olgun-taze hurma dökülsün. -25 26- Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer beşerden herhangi birini görecek olursan, işaretle de ki Ben Rahman'a çok merhametli olan Allah'a oruç adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım." 19-Meryem 26 فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer beşerden herhangi birini görecek olursan, işaretle de ki Ben Rahman'a çok merhametli olan Allah'a oruç adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım." -26 27- Nihayet onu yüklenip-taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı senden hiç umulmayan bir şey yaptın." 19-Meryem 27 فَاَتَتْ بِه۪ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۜ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـٔاً فَرِياًّ Nihayet onu yüklenip-taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı senden hiç umulmayan bir şey yaptın." -27 28- Ey Harun'un kız kardeşi. Senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de iffetsiz bir kadın değildi. 19-Meryem 28 يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِياًّۚ Ey Harun'un kız kardeşi. Senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de iffetsiz bir kadın değildi. -28 29- Bunun üzerine ona çocuğa işaret etti. Dediler ki "Henüz beşikte olan bir sabi bir bebek ile biz nasıl konuşabiliriz?" 19-Meryem 29 فَاَشَارَتْ اِلَيْهِ۠ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِياًّ Bunun üzerine ona çocuğa işaret etti. Dediler ki "Henüz beşikte olan bir sabi bir bebek ile biz nasıl konuşabiliriz?" -29 30- İsa dedi ki "Ben Allah'ın kuluyum. Allah bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı." 19-Meryem 30 قَالَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ İsa dedi ki "Ben Allah'ın kuluyum. Allah bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı." -30 31- Nerede olursam olayım beni mübarek kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı emretti. 19-Meryem 31 وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ Nerede olursam olayım beni mübarek kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı emretti. -31 32- Anneme hürmetkar olmayı da. Ve beni isyankar-bedbaht bir zorba kılmadı. 19-Meryem 32 وَبَراًّ بِوَالِدَت۪يۘ وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّاراً شَقِياًّ Anneme hürmetkar olmayı da. Ve beni isyankar-bedbaht bir zorba kılmadı. -32 33- Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün Selam üzerimedir. 19-Meryem 33 وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün Selam üzerimedir. -33 34- İşte hakkında kuşkuya düştükleri Meryem oğlu İsa'ya dair "Hak söz" budur. 19-Meryem 34 ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ İşte hakkında kuşkuya düştükleri Meryem oğlu İsa'ya dair "Hak söz" budur. -34 35- Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir. O sübhandır münezzehtir-yücedir. Bir işe hükmettiği olmasını dilediği zaman ona sadece "Ol" der, o da hemen oluverir. 19-Meryem 35 مَا كَانَ لِلّٰهِ اَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍۙ سُبْحَانَهُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُۜ Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir. O sübhandır münezzehtir-yücedir. Bir işe hükmettiği olmasını dilediği zaman ona sadece "Ol" der, o da hemen oluverir. -35 36- Oysa İsa Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur demiştir. 19-Meryem 36 وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ Oysa İsa Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur demiştir. -36 37- Sonra birtakım gruplar kendi aralarında ihtilafa-ayrılığa düştüler. O büyük dehşetli günü görecek olan kafirlerin vay haline. 19-Meryem 37 فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ Sonra birtakım gruplar kendi aralarında ihtilafa-ayrılığa düştüler. O büyük dehşetli günü görecek olan kafirlerin vay haline. -37 38- Onlar Bize gelecekleri gün yalanladıkları hakka dair neler işitecekler, neler görecekler. Ama o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. 19-Meryem 38 اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ Onlar Bize gelecekleri gün yalanladıkları hakka dair neler işitecekler, neler görecekler. Ama o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. -38 39- Onları dünyaya dönmek isteyecekleri 'pişmanlık ve hasret' günüyle uyarıp-korkut. Onlar bir gaflet içinde henüz iman etmemişken, iş hükme bağlanıp-bitiverir. 19-Meryem 39 وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ اِذْ قُضِيَ الْاَمْرُۚ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Onları dünyaya dönmek isteyecekleri 'pişmanlık ve hasret' günüyle uyarıp-korkut. Onlar bir gaflet içinde henüz iman etmemişken, iş hükme bağlanıp-bitiverir. -39 40- Yeryüzüne ve onun üzerindekilere Biz varis olacağız ve onlar Bize döndürülecekler. 19-Meryem 40 اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟ Yeryüzüne ve onun üzerindekilere Biz varis olacağız ve onlar Bize döndürülecekler. -40 41- Kitab'ta İbrahim'i de zikredip-an. Gerçekten o sıdkı bütün hakka sadık ve dosdoğru bir peygamberdi. 19-Meryem 41 وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ Kitab'ta İbrahim'i de zikredip-an. Gerçekten o sıdkı bütün hakka sadık ve dosdoğru bir peygamberdi. -41 42- Hani babasına demişti ki "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niye tapıyorsun?" 19-Meryem 42 اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـٔاً Hani babasına demişti ki "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niye tapıyorsun?" -42 43- Babacığım gerçek şu ki sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Artık bana uy-tabi ol ki, seni dümdüz bir doğru yola çıkarayım. 19-Meryem 43 يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطاً سَوِياًّ Babacığım gerçek şu ki sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Artık bana uy-tabi ol ki, seni dümdüz bir doğru yola çıkarayım. -43 44- Babacığım, şeytana kulluk etme. Çünkü şeytan, Rahman'a çok merhametli olan Allah'a asi oldu. 19-Meryem 44 يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِياًّ Babacığım, şeytana kulluk etme. Çünkü şeytan, Rahman'a çok merhametli olan Allah'a asi oldu. -44 45- Babacığım, hakka tabi olmazsan ben sana Rahman tarafından ikaz edici bir azab dokunup da senin bunu putlardan bilip şeytanın yakını olmandan korkuyorum. 19-Meryem 45 يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ Babacığım, hakka tabi olmazsan ben sana Rahman tarafından ikaz edici bir azab dokunup da senin bunu putlardan bilip şeytanın yakını olmandan korkuyorum. -45 46- Babası demişti ki "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer bundan vazgeçmezsen, andolsun ki seni taşlarım. Artık uzun bir süre benden uzaklaş, git." 19-Meryem 46 قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِياًّ Babası demişti ki "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer bundan vazgeçmezsen, andolsun ki seni taşlarım. Artık uzun bir süre benden uzaklaş, git." -46 47- İbrahim "Sana selam olsun, senin için Rabbimden mağfiret bağışlanma dileyeceğim. O bana pek lutufkardır" dedi. 19-Meryem 47 قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِياًّ İbrahim "Sana selam olsun, senin için Rabbimden mağfiret bağışlanma dileyeceğim. O bana pek lutufkardır" dedi. -47 48- Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki Rabbime dua etmekle bedbaht-mutsuz olmayacağım. 19-Meryem 48 وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki Rabbime dua etmekle bedbaht-mutsuz olmayacağım. -48 49- Onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve Yakub'u bağışladık ve herbirini peygamber kıldık. 19-Meryem 49 فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ Onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve Yakub'u bağışladık ve herbirini peygamber kıldık. -49 50- Onlara rahmetimizden lutfettik-bağışladık ve onlar için yüce bir sadakat dili doğru bir medh-u sena verdik. 19-Meryem 50 وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟ Onlara rahmetimizden lutfettik-bağışladık ve onlar için yüce bir sadakat dili doğru bir medh-u sena verdik. -50 51- Kitab'ta Musa'yı da zikredip-an. Çünkü o ihlasa erdirilmişdi, bir resul gönderilmiş elçi ve bir nebi peygamber idi. 19-Meryem 51 وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصاً وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ Kitab'ta Musa'yı da zikredip-an. Çünkü o ihlasa erdirilmişdi, bir resul gönderilmiş elçi ve bir nebi peygamber idi. -51 52- Ona Tur'un sağ yanından seslendik ve onu gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık. 19-Meryem 52 وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِياًّ Ona Tur'un sağ yanından seslendik ve onu gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık. -52 53- Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak ihsan ettik. 19-Meryem 53 وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِياًّ Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak ihsan ettik. -53 54- Kitab'da İsmail'i de zikredip-an. Çünkü o vaadine sadıkdı, bir resul gönderilmiş elçi ve bir nebi peygamber idi. 19-Meryem 54 وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ Kitab'da İsmail'i de zikredip-an. Çünkü o vaadine sadıkdı, bir resul gönderilmiş elçi ve bir nebi peygamber idi. -54 55- Halkına namazı, zekatı emrediyordu ve o Rabbinin katında rızaya-hoşnutluğa ermişti. 19-Meryem 55 وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ Halkına namazı, zekatı emrediyordu ve o Rabbinin katında rızaya-hoşnutluğa ermişti. -55 56- Kitab'ta İdris'i de zikredip-an. Çünkü o çok sadık bir peygamberdi. 19-Meryem 56 وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ Kitab'ta İdris'i de zikredip-an. Çünkü o çok sadık bir peygamberdi. -56 57- Biz onu yüce-yüksek bir mekana yükselttik. 19-Meryem 57 وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناً عَلِياًّ Biz onu yüce-yüksek bir mekana yükselttik. -57 58- İşte bunlar Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerdendir. Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in Yakub'un soyundan hidayete doğru yola erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahman'ın çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı. 19-Meryem 58 اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓائ۪لَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ İşte bunlar Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerdendir. Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in Yakub'un soyundan hidayete doğru yola erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahman'ın çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı. -58 59- Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki namazı terkettiler, şehvetlerine kapılıp-uydular. Onlar bu azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. 19-Meryem 59 فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki namazı terkettiler, şehvetlerine kapılıp-uydular. Onlar bu azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. -59 60- Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar onların dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir şekilde zulme haksızlığa uğratılmayacaklardır. 19-Meryem 60 اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar onların dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir şekilde zulme haksızlığa uğratılmayacaklardır. -60 61- Adn cennetleri onlarındır ki, Rahman Kendi kullarına onu gaybtan vadetmiştir. O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır. 19-Meryem 61 جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِياًّ Adn cennetleri onlarındır ki, Rahman Kendi kullarına onu gaybtan vadetmiştir. O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır. -61 62- Orada boş söz değil ancak selam işitirler. Sabah akşam rızıklarını da hazır bulurlar. 19-Meryem 62 لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً اِلَّا سَلَاماًۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِياًّ Orada boş söz değil ancak selam işitirler. Sabah akşam rızıklarını da hazır bulurlar. -62 63- O öyle bir cennet ki, Biz kullarımızdan muttaki takva sahibi olanları ona mirasçı varis kılacağız. 19-Meryem 63 تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِياًّ O öyle bir cennet ki, Biz kullarımızdan muttaki takva sahibi olanları ona mirasçı varis kılacağız. -63 64- Melekler der ki biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda ve bunlar arasında olan her şey O'nundur. Senin Rabbin unutkan değildir. 19-Meryem 64 وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِياًّۚ Melekler der ki biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda ve bunlar arasında olan her şey O'nundur. Senin Rabbin unutkan değildir. -64 65- Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı-devamlı ol. Hiç O'nun esmalarında bir benzeri, bir adaşı olduğunu biliyor musun? 19-Meryem 65 رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟ Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı-devamlı ol. Hiç O'nun esmalarında bir benzeri, bir adaşı olduğunu biliyor musun? -65 66- İnsan der ki "Ben öldükten sonra mı yeniden diri olarak çıkarılacağım?" 19-Meryem 66 وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَياًّ İnsan der ki "Ben öldükten sonra mı yeniden diri olarak çıkarılacağım?" -66 67- O daha önce hiçbir şey değilken Bizim onu yaratmış olduğumuzu insan hiç düşünmüyor mu? 19-Meryem 67 اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً O daha önce hiçbir şey değilken Bizim onu yaratmış olduğumuzu insan hiç düşünmüyor mu? -67
onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki