EbQoP33. Beş Hececiler arasında yer alan Yusuf Ziya Ortaç 23 Nisan 1895'te İstanbul'da doğdu. İstanbul Vefa İdadisini bitirdi. Şiire lise yıllarında aruz ölçüsüyle başladı. İlk şiiri Kehkeşan dergisinde yayımlandı. Dr. Abdullah Cevdet Bey ile tanışması ve bu vesileyle İçtihat Dergisi'ne şiirler göndermeye başlaması onun şair olarak tanınmasını sağladı. Daha sonra Ziya Gökalp ile tanıştı ve onun tavsiyesiyle hece ölçüsüyle şiirler kaleme aldı. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerini Türk Yurdu dergisinde yayımladı. 1915'te liseden mezun olan Yusuf Ziya Ortaç, İstanbul Üniversitesinin açtığı yeterlilik sınavını kazanarak edebiyat öğretmeni oldu. Birçok okulda ders verdi. Yazın hayatına da devam eden Ortaç, "Şair" isminde bir şiir dergisi çıkardı. Sonrasında "Şairin Duası", "Âşıklar Yolu" ve "Cenk Ufukları" isimlerindeki şiir kitaplarını yayımladı. Tiyatro alanında "Binnaz" ismindeki üç perdelik oyununu sahneledi. Bunları, "Nâme" ve "Kördüğüm" ismindeki oyunları izledi. Yusuf Ziya Ortaç'a büyük ün kazandıran ve onunla özdeşleşen "Akbaba" adındaki mizah dergisini Orhan Seyfi Orhon'la çıkarmaya başladı. Ortaç'ın ömrünün sonuna kadar çıkardığı dergide kendisi de "Çimdik" ve "İzci" takma adlarıyla mizahi yazılar ve şiirler yayımladı. "Meşale" de Yusuf Ziya Ortaç'ın çıkardığı diğer önemli bir dergi olarak yazın hayatında yer aldı. Yusuf Ziya Ortaç, 1938'de "Bir Selvi Gölgesi", 1946'da "Kuş Cıvıltıları" ismindeki kitaplarını yayımladı. "Kürkçü Dükkânı", "Şeker Osman", "Göç", "Üç Katlı Ev" eserleri de büyük beğeni topladı. Bir yıl gibi kısa bir süre Fransız Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yapan Ortaç, sonrasında 1946-1954 yılları arasında Ordu milletvekili olarak TBMM'de bulundu. Sonrasında yeniden "Akbaba" dergisinin başına geçen Yusuf Ziya Ortaç, 11 Mart 1967'de İstanbul'da vefat etti. Cenazesi, Zincirlikuyu Mezarlığına defnedildi. Edebi Kişiliği Ziya Gökalp'i tanıdıktan sonra aruzu bırakıp heceyle ürünler verir. Eserlerinde açık, yalın, sade bir dil kullanır. İstanbul Türkçesini başarıyla kullanan yazarlar arasında yer alır. Yapıtlarında çoğunlukla aşk ve kahramanlık konularını işler. Hece ölçüsüyle şiirler yazar. Şiirlerinde Faruk Nafiz Çamlıbel'in etkisi görülür. Şiire nazaran düzyazıda daha çok başarı gösterir. Sağlam bir Türkçe, kıvrak ve akıcı bir üsluba sahip olan Yusuf Ziya Ortaç, edebi çevrelerde "Üslup ustası" olarak tanınır. Beş Hececiler içinde "hiciv" türündeki eserleriyle ön plana çıkar. Türk edebiyatının önemli mizah yazarları arasında yer alır. Türk dergicilik hayatında önemli bir yer edinen ve Türk edebiyatının en uzun soluklu dergisi olan "Akbaba" dergisini ömrünün sonuna kadar çıkardı. Bu dergide yazdığı yazılarla büyük bir hayran kitlesi kazanan Ortaç, özellikle akıcı bir dille yazdığı fıkralarında siyasal anlamda mizah türünün özgün örneklerini verdi. "Binnaz" adlı tiyatro yapıtı da Yusuf Ziya Ortaç'ın hece vezni ile yazdığı önemli bir eseridir. Eser, ilk manzum piyes olarak kabul edilir. Ortaç, bu oyununda Lale Devri'ni ele aldı. Şiir ve gülmece oyunlarının yanında öykü ve roman türünde de eserler kaleme aldı. Eserleri Şiir Akından Akına Yanardağı Âşıklar Yolu Kuş Cıvıltıları Şairin Duası Oyun Binnaz Name Nikâhta Keramet Şüphe Kördüğüm Roman Göç Üç Katlı Ev Fıkra Sarı Çizmeli Mehmet Ağa Beşik Anı Bizim Yokuş Portreler Gezi Göz Ucuyla Avrupa Ayrıca bakınız Beş Hececiler Milli Edebiyat Döneminin Bağımsız Sanatçıları Sponsorlu Bağlantılar Sen, fikir kadar güzel; Ve tek, birden daha tek! Itrını süzmüş ezel; Bal sensin, varlık petek. Sensin ölüme hisar; Bakisi hep inkisar... Sar bizi, çepeçevre sar, Rahmet rüzgârı etek! Necip Fazıl Kısakürek Ekleyen Okunma 30750 kez YORUM YAZ Yazan YorumunuzOnaylandığında görülebilir... SİZ DE ŞİİR EKLEMEK İSTERSENİZ TIKLAYIN 1 Yusuf Ziya Ortaç Eski Ev Köşede altın oymalı Edirne kavukluğu, Üstünde çeşm-i bülbül sürahi Yıldız Serpintili mavi bir buğu... Birinde kallavisini dinlendirmiş asırlar, Öbürünün ışık göğsünde Geceler dolusu sırlar!.. Duvarlarda iki kılıcın gümüş çaprazı, Sene 1053 amel-i Şahin Usta Üstündeki talik yazı... Çeliğine su vermiş kral kellelerinin kanı, Bir vuruşta parçalanmış Kim bilir kaç şövalyenin kalkanı!.. Raflarda Beykoz işlerinin ışıl ışıl hevengi, Ve sedirler üstünde has bahçeler açan Üsküdar çatmalarının ateş rengi... Islak gözlü cariyeler uzanırmış onlara, Ve kafeslerin ardından bakarlarmış Yelkenleri zafer dolu kalyonlara!... Şair Yusuf Ziya Ortaç​ Yusuf Ziya Ortaç Eski Ev Şiiri Dinle - Birinde kallavisini dinlendirmiş asırlar,Öbürünün ışık göğsünde Geceler dolusu sırlar!.. MEHMETÇİKGöğü bir fecre sarar açtığımız bayraklar Yurdu, topraklara mıhlanmış adımlar ecdâdmıızm nabzı damarlarda bugün, Koşar üç kıtada nal sesleri hâlâ Türkün!…Bir kâğıt parçası üstünde bakarken Hind’e On asır Gazneli Mahmûd’u bulur kalbinde!Yeni rüyâlara daldıkça bugün ırkım için Olurum gölgesi dünyâya vuran bir Timuçin!Bendim Aydıncık önünden suya seccâde salası. Yakasın Rûmeli’nin pençe-i himmetle alan!»Bendim, elbet -ki bugün yâdı ölümden de acı Dalkılıçlarla kılıçtan geçirenler Mohaç’ılAdı üstünde, benimdir o şehirler, köyler, Nice dağlar, tepeler ismimi hâlâ söyler!Bendim elbet şu Çanakkale’yi göğsüyle tutan; Kara topraklara evlâdmı vermiş al kanlarımın tuncunu yıllarca etim. Boğdu son düşmanı yurdumda, benim iskeletim!Bastığım yer mezarımdır diyen elbet ölmez, Silinir toprak olur belki… Müebbet ölmez!Bu çelik rûhu giyen etle kemikten madde. Bir aşılmaz granit k a la çeker serlıadde!Yedi kat toprağın altıyla bizimdir bu diyar. Can verirken, bizi ecdadımızın rûhu Allaha dayanmış, dayanır dipçiğine, Güvenir onyedi milyon yine MelımetçiğinelEVÎMDedemden yâdiyâr olan bu evi, ’ Kışın fırtınası, yazın alevi Daha ben doğmadan ihtiyarlatmış…Gönlüm bir hülyaya bâzı dalar da Düşü-nür derim ki Bu odalarda Kira bilir kaç kişi oturmuş, eskimiş, perdeler hm*da, Annemin gelinlik aynası burda, Burda işlemeli, atlas cüz kesem!Baktıkça babamın resnn duvardan Bir dâvet işitmiş gibi mezardan Gözbebeklerimde büyür vesvesem..Yapyaîmzım… Bir ben bir de annem vat. Artık ondan başka dünyâda nem var? Benim ömrüm onun, onunki benim…Çniar sokağmda, akşam oldu mu. Kafesler ardmdan ıssız yoiumıı Ondan başka yok ki bir bekleyenimBÎR RÜZGÂR ESTÎBir rüzgâr esti başımda, Henüz onsekiz yaşımda… Mehtâbı içtim kadehten, Yıldızlar yüzdü aşımda…Bir rüzgâr esti başımdalAyağım yeri unuttu, Alnımda saçlar buluttu. Bir tatlı sarhoşluk tuttu. Henüz onsekiz yaşımda!Bir rüzgâr eski başımda!YILLARDAN BERÎİşittim ki benim için ağlıyormuşsun, Hâlâ adım düşmüyormuş dudaklarından! Geçenlerde bir yolcudan beni sormuşsun, Metrûk, ıssız bir manastır gibiymiş odan!Çamlıklarda tek başına geziyormuşsun. Göz yaşların anıyormuş eski günleri… Ümidini siyah ufuklarda yormuşsun. Sanmışsın ki, giden günler gelecek geri!Artık elâ gözlerinin altı çüı-ümüş, Bahçesindeki kuşlar gibi susmuş kahkahani Kalbini bir tûl mevsimin hüznü bürümüş…Akşamları son yolcular geçerken kırdan, Nazarların dalıyormuş yıllardan beri Bir seyyahın bekleniyor gibi haberi!..iki HANÇERîki hançer gördüm, birinin gümüş- Kabzasına yâkut güller örülmüş; Âîtm kmı, elmas, zümrüt içinde. Öyle inciler ki, ne Hint ne Çin’de Eşine tesadüf edilmez aslâ!.. Diğeri örtülmüş bir kızıl pasla, Sapi tutulmaktan kararmış, eski, Fakat öyle mağrûr duruyor kİ, Altm hançer bile bakıp kıskandı, Çünkü onun süsü Bir damla kandı!

yusuf ziya ortaç rüya şiiri